Nepal Turu

Havaalanındayız; uçaktan iner inmez bizi kocaman bir “Buda heykel”i karşılıyor.

Benan Gülağız 3 Eylül 2022

KATMANDU NEPAL

Havaalanındayız; uçaktan iner inmez bizi kocaman bir “Buda heykel”i karşılıyor. Buda ile “namasteleşip” (selamlaşıp) işlemleri tamamlıyoruz. Rehberimiz Seda Hanım bizi dışarda bekleyen, buradaki asistanı Buda (ilgili arkadaşın ismi bu) ile tanıştırıyor. Çok güler yüzlü ve samimi biri. Seda Hanım’dan öğrendiği kırık Türkçesiyle bize “hoş geldiniz” diyor ve namasteleşiyoruz.🙏Zaman zaman Seda Hanım’ı taklit ediyor ve bizimle Mani'den daha çok ilgileniyor. Espriler (Türkçe) yapıp bizi güldürüyor. Bizi bekleyen otobüsümüze biniyoruz. Seda Hanım günlük programımızı açıklayarak bilgilendirmesini yapıyor. Katmandu’dan önce biraz Nepal’den bahsediyor."28 milyon nüfusa sahip Nepal” dünyadaki tek Hindu Krallık ve Dünyanın her en fakir 10 ülke listesinde yer alıyor. Bayrağı dikdörtgen olmayan tek ülke unvanına da sahip ülkeye “Dünyanın Çatısı” deniyor. Bu unvan çok haklı çünkü Himalayalar’daki  8.000 metreden yüksek 10 zirve ve dünyanın en yüksek zirvesi “Everest” de (Sagarmatha) Nepal’de bulunuyor". Gördüğümüz manzaralar Hindistan'dan çok farklı değil, sadece biraz daha medeni (insanları) buluyoruz. Asfalt olmayan yollar ve kaldırımlarla karşılaşıyoruz. Depremden sonra her yer toz duman içerisinde. Burada maskelerimiz devreye giriyor. Tezgahta herhangi bir soğutma olmadan sergilenen kesilmiş hayvanları görüyoruz. Her yer çöp içerisinde, Seda Hanım’ın deyimine göre çoğu yerde elektrik ve temiz su yok; devlet bu hizmetleri karşılamıyor ve halkına bunu çok görüyor. Tütsü, baharat ve bol egzoz kokularıyla karşılaşıyoruz. Hindistanda alıştığımız kaos burada sakinliğe dönüşüyor. Sokakları, meydanları gördükçe bu karmaşanın ortasında bizi dinginleştiren  tapınaklar ve meydanlarla karşılaşıyoruz. Buna alışıyor ve etrafımıza alıcı gözle bakmaya başlıyoruz. Çok yorucu kesinlikle, ama tüm bu ahenk sizi yavaş yavaş ortama alıştırıyor. Bugün otele gitmeden ilk durağımız “maymunlar tapınağı olan Swayambhunath”a gidiyoruz. Burası kapladığı alan bakımından en büyük ve en yoğun tapınak. Çok fazla maymunu  ve merdiveni olan bir tapınak. Merdivenleri çıkıp en üstte ulaşınca dua çanlarını, Buda heykellerini, dükkânları görüyoruz. Yol boyunca Hindistan'da olduğu gibi “yapışkan satıcılarla” karşılaşıyoruz. Satıcılarla göz temasında dahi bulunmadan en tepeye çıkıyoruz. Buradan Katmandu'yu  kuşbakışı görüyoruz.

Karşımızda heybetli Himalayalar, tütsü kokuları, turistler, meditasyon şarkıları. Maymunlar Tapınağı güzel bir yer ve hoşumuza gidiyor. Berrin abla yukarda hepimizin tek tek fotoğrafını çekiyor. Ben bu defa Özlem arkadaşımla takılıyorum. Birbirimizin fotoğraflarını çekiyoruz. Her tarafta maymunlar var, Seda Hanım’ın tembihi üzerine dikkatli davranıyoruz. "Her zaman aranızda mesafe tutun, yanlarında yiyecek yememeye çalışın" demişti. Maymunlar bazen çok saldırgan olabiliyorlarmış. Kendi aralarında kavga eden maymunlar bile görüyoruz ama çoğu sakin ve kendi halinde, yiyecek peşinde...😊Seda Hanım, eğer maymunları beslemek isterseniz; “beslerken onlar sizin verdiğiniz muz yerine elinizdeki muz torbasını ya da torba zannettikleri fotoğraf makinanızı tercih edeceklerdir, dikkatli olun" demişti. Budist tapınaklarının içerisinde ve etrafında “Dua Tekerlekleri” ve “Dua Bayrakları” görüyoruz. İnançlarına göre üzerinde Budha öğretileri yazılı bulunan Dua Tekerlekleri (Çarkları) dünyanın herhangi bir yerinde döndürüldüğü ve Dua Bayrakları dalgalandığı sürece bu öğretiler yayılmaya devam ediyormuş. Bu tapınakta da irili ufaklı dua tekerleri olduğu gibi bir adet de dev bir dua tekerleği var. Tapınağın terasından Katmandu’nun panoramik manzarasını seyredip merdivenlerden aşağıya iniyoruz. Otobüsümüze binip otelimize dönüyoruz. Akabinde otele giriş ve akşam yemeği...😊Otel Himalaya çok güzel. Katmandu'nun en iyi otellerinden biri. Her şey güzel de internet sadece lobide çekiyor; odalarda ücretli ve günlüğü 5 dolar. Akşam restoranda buluşuyoruz. Gözlerimiz fal taşı gibi açılıyor, bol çeşitli yemekleri görünce. Hindistan'dan sonra kıtlıktan çıkmış gibi saldırıyoruz. İlk gelenler biz olduğumuz için restoran bizi sakin karşılıyor. Ne yiyeceğimizi şaşırmış halde tabaklarımızı dolduruyoruz. Bu durumumuzla da garsonların şaşkın bakışlarına maruz kalıyoruz. Nerden bilsinler neredeyse dokuz gündür aç kaldığımızı.  Yemekten sonra yine çaylar, kahveler ve uzun sohbetler sonrası odalarımıza çekiliyoruz. NAMASTEEE...

 

YAŞAYAN TANRI KUMARİ

Sabah, otel personelinin geç uyandırmasıyla uzun ve keyifli bir kahvaltı yapıyoruz. Saat 09:30 gibi lobide buluşup otobüse biniyoruz. Çok heyecanlıyız,😊bugün “yaşayan bir tanrıça KUMARİYİ” görmeye gidiyoruz😳 Otobüsten inip meydana doğru yürüyoruz. Bir noktaya geldiğimizde toplanıyoruz ve turist olduğumuz için bilet almadan giremeyeceğimizi söylüyor Rehberimiz Seda Hanım. Bir Budist az sonra elinde boynumuza asacağımız biletlerle geliyor yanımıza. Seda Hanım toplandığımız yerde meydanla ilgili bilgiler veriyor. "UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan şehrin en hareketli yerine Dubar Meydanı’na” geliyoruz. Dubar –kral demektir Square de meydan, yani Kral Meydanı. Katmandu Vadisi’nin 3 eski şehrinde de (Katmandu, Patan, Bhaktapur) birer “durbar meydanı” bulunmaktadır". Burası eski şehrin kalbi olarak tanımlanıyor. 12. Yüzyıl ila 18. Yüzyıldan kalma binalar, bu binalardaki dantel gibi ahşap oymalar görüyoruz. Meydan Nepal kralları tarafından inşa ettirilmiş saraylar, tapınaklar, mabet ve avlularla dolu. Bu bölgedeki en önemli yapılar Akash Bhairav Tapınağı ve Bhagawati Tapınağı. Ancak bunların yanı sıra bu meydanda pek çok tapınak mevcut. Kuşlar, köpekler, inekler, insanlar, sokak çalgıcıları, Sadular’ı ile burası çok renkli bir meydan.

Yaşayan tanrıça Kumari’nin evi de burada. Belli saatlerde Kumari avludaki camdan dışarı bakıp halkı selamlıyor. Kumari’yi de görme şansımız oluyor, ancak Kumari’nin fotoğrafını çekmek kesinlikle yasak.

Yaşayan Tanrıça olarak kabul edilen Kumari’nin evi 1757’de yapılmış. Evin girişinde kapının sağ ve solunda biri erkek, diğeri dişi olmak üzere iki aslan figürü evi koruyor. Kumari Devi geleneği çok ilginç, bu çocuk tanrıçalar ergenlik çağına gelince yerlerini bir sonraki çocuk tanrıçaya bırakıyorlar. Bir kez Kumari seçilen bir kimse ölene kadar evlenemiyor. Kumarilik makamı ergenlik çağına kadar sürüyor, ergenlikten sonra artık saflığın ve temizliğin bittiğine inanılıp yerine yenisi seçiliyor. Dini festivallerde, Kumari’nin alnı yaratıcılık enerjisinin simgesi olan kırmızı renge boyanmaktadır.

Kumari’lerin okula gitmesi yasaktır. Konuşması yasaktır. Oyun oynaması, gezmesi, gülmesi yasaktır. Ancak yine de Kumari seçilmek bir onur olarak kabul ediliyor. Kumari, Nepal Kraliyet ailesinin ve ülkenin koruyucusudur. Her şehrin bir Kumarisi var, fakat Katmandu’daki en kıymetlisiymiş; Tanrıça oluyor, sarayından dışarı çıkamıyor; sadece festivallerde çıkıyormuş. Seçili arkadaşları yanına belli zamanlarda oynamaya geliyor. Evin avlusunda sessizce tanrıça Kumari'nin pencereye çıkmasını bekliyoruz. Pencerede bir adam işaret veriyor çıkacağına dair, yukardan ağlama sesleri geliyor, telefonlar ve fotoğraf makinaları kaldırılıyor. Tanrıça pencereye çıktığında “namaste” yapmamız gerektiği tembihleniyor. Ve nihayet pencereye çıkıyor. 3-4 yaşlarında süslenmiş kız çocuğu görüyoruz. Birkaç dakika aşağıya bakıyor, şaşkın gözlerle. Biz de “namaste” yapıp saygımızı gösteriyoruz ona.🙏Sonrasında Seda Hanım bilet alıp müzeyi gezebileceğimizi söylüyor ve bize serbest zaman veriyor. Meydanda dolaşıp Sadularla fotoğraflar çektiriyoruz. Lord Krishna’ya adanmış olan 3 katlı tapınağın önünde yer alan Tanrı Krishna’nın heykeli önünde adaklarını sunan insanları izliyoruz. Tanrı Krishna’nın öfkesini dindirebilmek için sürekli kendisine çiçek, yiyecek gibi şeyler sunuyorlar. Sonrasında Freak Street sokağına gidiyoruz.

 

Durbar Meydanı’nın güney çıkışında, asıl adıyla Jochne Sokağı’nda 60’lı yılların en büyük hippi merkezlerinden biri yer alıyor. Burası ucuz otellerin, renkli binaların, keyif verici maddelerin, aydınlanmanın, sınırların aşılıp farklı bir dünya arayışının merkezi. Nepal halkı uzaklardan, hiç tanımadıkları bir kültürden gelen bu uzun saçlı garip tiplere “freak” demiş ve sokağın adı da öyle kalmış. Bu  kültürel etkileşimin etkileri Katmandu’da ve tüm Nepal  müziğinde, hizmet kültüründe ve birçok yerde hissedilmektedir.  Bugün ise bu sokakta sadece birkaç otel ve restoran kalmış. Sokağın sonuna kadar dolaşarak hippi kıyafetleri alıyoruz. Daha sonra Seda Hanım bizi Katmandu'ya geldiğimizden beri bahsettiği Thamel Meydanı'na götüreceğini söylüyor. Bunun üzerine hanımlar seviniyor, çünkü yine alış verişler yapılacak. Beylerin de moralleri bozuluyor; bitmeyen alış verişler nedeniyle. Seda Hanım, meydan ile ilgili bilgiler veriyor. Alışveriş yaparken pazarlık yapmamızı unutmamamızı söylüyor. Ben yine Berrin abla ve Yavuzalp'le takılıyorum/geziyorum.

Şehrin turistik merkezi alışveriş, konaklama, ulaşım, yeme içme gibi yapılacak her şey bu ara sokaklara dağılmış durumda. Alışveriş için çok seçenek var; dağcılık ürünlerinden, yerel kıyafetler ve turistik eşyalara kadar birçok şeyi buradan satın alabilirsiniz. Dolaşırken eski taşıtların ve asfalttan eser olmamasının etkisiyle Thamel’in havasının oldukça tozlu ve kirli olduğunu hemen fark ediyorsunuz. Kaybolması oldukça kolay olan bir bölge. Berrin abla ve Yavuzalp'le labirent gibi sokaklara dalıp çıkıyoruz. Alacaklarımız aldıktan sonra, Seda Hanım’ın belirlediği buluşma noktasında buluşuyoruz. Eller kollar alışveriş poşetleriyle dolu (ben hariç). Şimdi sıra otele gidiş ve dinlenmede. Yarın Nepal'de son gün ve yine ölü yakma töreni...😞NAMASTEE.

 

PASHUPATINATH TAPINAĞI VE BOUTHANAHT (NEPAL'DE ÖLÜ YAKMA TÖRENİ)

Geç kahvaltı sonrası rehberimiz Seda Hanım ile lobide yine bir yeni macera atılmak için buluşuyoruz. Varanasi'de gördüğümüz ölü yakma törenine burada da gideceğiz. Gideceğimiz yer “PASHUPATINATH Tapınağının” olduğu bölgede. Seda Hanım yine otobüste bilgilendirmesini  yapıyor. Pashupatinath tapınağı sadece Nepal’deki Hindular için değil, tüm Hindu dünyası içinde kutsal kabul edilmekteymiş. Otobüsle kısa bir yolculuk sonrası tapınağın olduğu yere geliyoruz. Acil tuvalet molası sonrası “maskelerimizi takarak” yol boyu yürüyoruz. Yolda maymunlar, para için yalvaran dilenciler, her yere dışkılayan (Seda Hanım’ın deyimiyle boncuk bırakan) inekler, keçiler, “kutsal sayılan nehirde” yüzen ölü fareler, rengarenk giyinmiş Hint fakirleri, ayin sesleri, ziller ve davullar görüyoruz. Bir yandan da  gözümüzün önünde yakılan ve yağları ortamı çok ağır kokutan cesetler... Yine şaşkınlık içerisinde bu manzaraların içinde ilerliyoruz. Burada 24 saat boyunca törenler düzenleniyor, insanlar öldüklerinde buralara getiriliyor ve odunların üzerine konarak akrabaları tarafından yaklaşık 3-5 saat süreyle yakılıyormuş. Ailenin en büyük erkeği kimse, ateşi o yakıyormuş. Yakıldıktan sonra direkt olarak cennete gittiğini inanıyorlar. Küllerin buraya atılmasının en büyük sebeplerinden biri de bu nehrin Ganj Nehri ile birleşmesiymiş. Günahlarından ve bütün kötülüklerden arınacaklarına inandıklarından Ganj Nehri'ne kavuşmak Hindular için çok önemli. Bu nedenle de küller buradaki Bagmati Nehri'ne atılıyormuş. Cenazelerin yakılması din adamlarının gözetiminde oluyormuş. Hindularda din adamlarına “Pandit” adı veriliyor. Ölü yakma işlemi Pandit’ler tarafından dualar okunduktan sonra başlıyor. Pandit dualarını bitirince, ölü ateşe veriliyor. Beden tam olarak yandıktan sonra, küllerinin tamamı nehre atılıyormuş. Bu işlem sonrası ölüyü yakan kişi, bir sene boyunca sadece beyaz kıyafetler giyiyormuş. Ölümün 13. gününe kadar hiç kimseyle konuşamıyor, hiç kimseye   dokunamıyor. 13 gün boyunca evde kalıyor, hiç kimseden yiyecek ve içecek yardımı alamıyor. Et yemiyor, sigara ve içki içemiyormuş.

Ölümün onuncu gününde aile bireyleri tekrar buraya geliyor ve dualar ediliyormuş. Ölüye yakın olan erkekler saçlarını, tırnaklarını kesip, burada duş alıyorlarmış. Ölen kişi erkekse, karısı tapınağa her gün gelerek, burada tanrılarına çiçek, yiyecek ve de özellikle pirinç sunuyormuş. Bunun yanında ölen kişinin eşi bir sene boyunca sadece beyaz veya açık sarı kıyafet giyiyormuş. Seda Hanım’ın anlatımına göre; zenginler köprünün sağ tarafında yanarken, fakir olanlarda köprünün sol tarafında yakılıyorlarmış sınıf farkından dolayı. Köprüye yaklaştıkça bütün bunlara şahit oluyoruz. Köprünün karşı tarafına bizlerin geçmesi yasak. Sadece cenaze yakınları geçebiliyormuş. Seda Hanım yine yakından fotoğraf çekmemize izin vermiyor. Belli noktadan foto ve videolar çekiyor ve ilerliyoruz. Manzaralar yine alışık olmadığımız türden, ürpertici! Her şey bir arada; Tapınağın etrafında yaşayan, ülkedeki en üst makama sahip olan, turuncu kıyafetleriyle dikkat çeken ve buradaki yanan ahşapların küllerinden faydalanarak vücutlarını beyaza boyayan Saduları yani Hindu din adamlarını görüyoruz. Hiçbir zaman  saçlarını ve sakallarını kesmiyorlarmış; onlar için yıkanmak da günah sayılıyormuş. Nehir boyunca ilerledikçe yeni getirilen bir yandan da yakılmayı bekleyen cenazeler görüyoruz. Bir sürü yanan cesetlerde cabası. Ne kadar ürkütücü olsa da hayatın gerçekleri bunlar. Seda Hanım serbest zaman verip buluşma noktamızı belirliyor. Gruptan bazıları merdivenlerden çıkarak tapınağı gezmeye gidiyorlar. Ben de biraz nehrin iki kısmını kolaçan ettikten sonra buluşma saatinden önce otobüse gidiyorum. Yol boyunca renkli dükkânlar karşımıza çıkıyor. Yine dilenciler, satıcılar... Kısa bir yolculuk sonrası Kathmandu’daki Budizm’in merkezi olan “BOUDHANATH STUPA'a” gidiyoruz. Seda Hanım otobüste bilgilendirme yapıyor.😊Kathmandu şehir merkezinin 5 kilometre doğusunda yer alan Boudhanath, her Budistin hayatında en az 1 defa mutlaka gelmesi gereken bir yermiş. Pashupatinath tapınağı sadece Nepal’deki Hindular tarafından değil, tüm Hindu dünyası tarafından kutsal kabul edilmekteymiş. Meydana geldiğimizde bize tepeden bakan gözlerle karşılaşıyoruz. Stupaların üst tarafı, yani çatı kısmı yarım küre şeklinde ve beyaz. Hindu tapınaklarının aksine, Stupaların 4 tarafında kapı yok. Bu yarım kürenin içinde dini kitaplar ve Buda heykelleri bulunuyor. Ancak içine yalnızca Budist rahipler , Monklar girebiliyor. Beyaz çatının üst kısmında altın renkli, kare formunda bir bölüm var. Karenin 4 tarafında ikişer göz yer alıyor. Bu gözler, yaratanın her yönü ve her şeyi görmesini simgeliyor. En tepede üçgen bir çatı var. Bu üçgen çatıda 13 adet altın basamak yer alıyor. Buradaki 13 basamak ise Nirvana’ya ulaşmayı temsil ediyor. Beyaz yarım daire şeklindeki çatının çevresinde 108 adet “niş” ve bu nişlerde de 108 adet ufak Buda heykeli bulunuyor. Belma abla ve Mustafa abi ile geziyor ve birbirimizin fotoğraflarını çekiyoruz. Stupanın en tepesinden, en alt kısmına uzanan renk renk, sayısız mantraların yazılı olduğu rüzgar bayrakları asılı ve çok güzel görünüyorlar. Meydanda festival var, rengarenk giyinmiş insanlar, müzikler ve bir sürü satıcılar yer alıyor...Burası çok hareketli. Sokak boyunca renkli dükkânlar. Seda Hanım’ın tembihi üzerine dükkânlara girmiyoruz. Verilen süre sonrası otobüsteyiz ve yeni bir meydan görmeye gidiyoruz. Bu günlük bu kadar...😊NAMASTEE.🙏🙏

 

NEPAL'DE SON GÜN BHAKTAPUR

Ölü yakma törenlerinden sonra otobüsteyiz... Rehberimiz Seda Hanım çok beğeneceğimiz bir meydandan, daha doğrusu antik bir şehirden bahsediyor bize. Bulunduğumuz yerden biraz uzak olan Bhaktapur'a gidiyoruz. Seda Hanım otobüste genel bilgilendirme yapıyor. "Bhaktapur Katmandu Vadisi’ndeki üç antik başkentten birisidir. Kathmandu’dan 8 kilometre uzaklıkta olan bu tarihi şehir bir zamanlar krallığın merkezi olmuştur. Bhaktapur, Nepal'in Bagmanti bölgesinde yer alan bir şehirdir. Bhaktapur, UNESCO tarafından korumaya alınmış şehirlerdendir". Otobüsten iniyoruz ve şehir meydanına varmak için epey yürüyoruz. Sokağın başında şarkılar söyleyip eğlenen bir grupla karşılaşıyoruz. Seda Hanım bakmamıza vakitten dolayı izin vermediği için durmadan ilerliyoruz. O civarın ünlü bir kafesinin önünden geçiyoruz. Seda Hanım burada öğlen yemeğimizi yiyebileceğimizi söylüyor. Himalaya dağları manzarası eşliğinde Nepal'in yöresel yemeklerini yiyoruz. Meydana geldiğimizde eski antik bir şehir karşılıyor bizi. 2015 yılında meydana gelen depremden epey zarar görmüş olsa da, şehrin ana ziyaret yerleri olan tapınak ve türbeler pek zarar görmemiş gibi duruyor. Etrafımıza baktığımızda Durbar Meydanı’na göre daha sakin buluyoruz çünkü buradaki meydana motorlu araç girişi yasak.😊 Şehrin meydanı epeyce büyük. Etraftaki tapınakların, renkli kıyafetler giymiş kadınların, yaşlılar ve çocuklarla çok masalsı bir havası var. Bhaktapur, ortaçağ meydanları ve dolambaçlı sokaklarıyla insanı şehrin derinliklerine davet ediyor sanki. Çin ve Japonya’da sıklıkla rastlanan tapınakların anavatanı Nepal. Hindu tapınağı olan Pahodoların en belirgin özelliği üst üste binmiş birden fazla çatısının olması. Nepal’e özgü olan kısmı ise çatı kesitleri. Uzak Doğu’daki pagodalardan farklı olarak buradaki çatıların uç kısımları yukarı doğru kıvrımlı değil, yere bakması. Seda Hanım bizlere burada serbest zaman veriyor. Zaman kısıtlı; hem öğlen yemeği yiyip, hem de fotoğraf çekip şehri gezmek imkânsız gibi...😳Serbest olduğumuz zaman Berrin abla, Yavuzalp'le beraber geziyoruz. Berrin abla yine güzel kareler yakalıyor. Fotoğraf ve alışveriş derken, İrem ve Özlem'le karşılaşıyoruz. Tesadüfen tanıştıkları birinin peşinden hızlıca yürüyorlardı. Bizi görünce bir ayine yetişmeye çalıştıklarını ve bizim de gelmemizi söylüyorlardı. Berrin abla ayin görmek için gitmeye değebileceğini söylüyor ve biz de takılıyoruz peşlerine. Tabii öncesinde İstanbul'dan Nepal'e tırmanmaya ve gezmeye gelmiş olan Cenk Koyuncu ile tanışıyoruz. Bizleri ayine götürmek isteyen kibar bir beyefendi.😊Özlem ve İrem diğerleriyle önde sohbet ederek yürürken biz de Berrin ablayla peşlerinden giderek onları takip ediyoruz.😁Zaman kısıtlı olduğu için yetişmeye çalışıyoruz ve “çıktık bir alamete” modundayız.😳Seda Hanım Bhaktapur’un “dindarların şehri” diye anıldığını söylemişti bize. Fil sanatı, mükemmel kültürü, rengârenk festivalleri, yerel dansları ve sıra dışı yaşam tarzı nedeniyle görülmeye değer bir şehir diye düşünüyoruz Berrin ablayla. Biz de gördüklerimize, nereye bakacağımıza, nereyi çekeceğimize şaşırıyoruz. Zaman kısa; ayine doğru ilerliyoruz. Az kaldı sanırım, ama mesafesi hiç bitmeyecek gibi. Her yer o kadar ilginç ayrıntılarla doluydu ki! Kat kat pagodalar, tapınaklar, çanlar, tanrı heykelleri ve bunlara tapan, alınlarına boyalar sürmüş insanlar, renk renk sarilere bürünmüş kadınlar...Tapınağa vardığımızda ayini bitmiş buluyoruz. Orada dua eden rengarenk giysili bayanlar ve hemen yanlarında oturan yaşlı beylerle fotoğraf çektirip dönüyoruz. Cenk Koyuncu'nun bize göstermek istediği “yüzyıllık sokağa” giriyoruz. Dönüşte siyah Himalaya tuzu alıp toplanma yerine hızlıca yetişmeye çalışıyoruz. Seda Hanım’ı bizi beklerken buluyor ve otobüse doğru yürüyoruz. Dönüşte, sokağın başında gördüğümüz eğlenen insanların video ve fotolarını çekip otele doğru yola çıkıyoruz. Otele ve Thamel meydanına gidecek olanlar var. Seda Hanım, Thamel'de bırakabileceğini ama  kendi imkânlarımızla dönebileceğimizi söylüyor. Berrin abla ısrarla kendisiyle alış verişe gelmemi söylüyor. Thamel’de iniyoruz ve alışverişin dibine vuruyoruz (ben her zamanki gibi çok az şey alıyorum). En az üç saat kalıyoruz. Berrin ablayla konuşurken “bindi” ve “tika” lafının üzerine yapışkan satıcı bırakmıyor bizi. Yakın dediği mesafeye 30 dakika kadar yürüyüp “bindi, tikalar ve şahmeranlar” alıyoruz. Alışveriş kısmı güzel de, bir de labirent gibi sokaklarda kaybolmak olmazsa daha da güzel olacaktı. Geldiğimiz yolu bulmak yerine taksiye binip otele doğru yol alıyoruz. Fakat bu yol hiç bitmeyen yola dönüşüyor. Taksiciye oteli tekrar tekrar teyit ettiriyoruz. Otele gittiğimizi söylüyor. Bir an kaçırıldık korkusuna kapılıyoruz. Hiç bilmediğimiz bitmeyen yollar nedeniyle. Allah muhafaza! Taksinin kapısı nerdeyse elimizde kalacak kadar da eskiydi. Nihayetinde birazcık korksak da otele varıyoruz. Evet Katmandu'da son günümüz ve son gezdiğimiz yerdi Bhaktapur. 12 gün insan birbirine ve gördüğü her yere alışıyor ve hiç bitmesin istiyor. Diğerlerini bilmiyorum ama benim içim buruk. Sanki dönmek istemiyor gibiyim. Nepal'i de çok sevmeme rağmen hayatımda hiç unutamayacağım anları Hindistan'da yaşadım ve benim için dönüm noktası oldu. Hindistan için ayrıca genel bir yazım olacak. Bir süre sonra sizinle paylaşacağım. Otelde dinlenme ve son akşam yemeğimiz.Sabah geç kahvaltı sonrası otelden ayrılıyor ve havaalanına gidiyoruz. Seda Hanım yapılacak işlemlerden bahsediyor...ve 8,5 saatin sonunda İstanbul’dayız.🙏NAMASTEEE

Yorumlar
Popüler Bloglar